Bize, Hepimize

Gece Evi

Çocukluktan çıkış ergenliğe geçiş döneminde bir vampir hikâyesine sarmış, neredeyse bütün yaz serinin tüm kitaplarını okumuştum: Gece Evi Serisi. Her kitabın tek kelimelik bir ismi vardı: İşaret, İhanet, Seçilmiş, Yanmış, Uyanmış… Bu 12 kitap bize ait olmayan fantastik bir evreni anlatıyordu. Vampirler derileri gün ışığında yanmaya başladığı için yalnızca geceleri dışarı çıkabiliyorlardı. Yaşam düzenleri bildiğimiz üzere gecede kurulmuştu, gündüz hepsi Gece Evi’nde dinleniyorlardı. Bugün bu kesit, aniden hafızamın derinliklerinden çıktı ve gördüğüm bir haberle zihnime zıpladı. 

“Deniz suyunun aşırı ısınması sebebiyle hastalıklar başladı.”

Bu ağustos ayı içerisinde yapılacak su kesintilerini de görünce var olan yaşam düzeninden çok emin olduğumuzu ama bu eminlik halinin ve sabit düzenin değişmeye başladığını fark ettim. Acaba Toprak benim yaşadığım gibi bir hayat yaşayabilecek mi? 

Bu sorunun cevabını veremedim. 

Çocukluğumda köy evimizin geniş bahçesinde saatlerce otururduk. Masamıza ve derimize dadanan sinekleri kovalar, epeyce sıcaklar ama yine de bahçede olmaktan keyif alırdık. Yine aynı tatlı günlerde tüm günü deniz kenarında geçirir, biraz yanar kızarır, gece nemlendiricilerle, bir de anneannemin yaptığı özel kremle yatışırdık. Doğada olmak bir ritüeldi. Ama şimdi bu büyülü zamanın sonuna geldiğimizi hissediyorum. Doğa hâlâ orada ve her an kendini yenilemeye, kaynaktan kendini türetmeye devam ediyor. Ama artık insan orada değil. Hayatımın mihenk taşlarından biri olan “Dünya sensin.” sözü yine devrede. 

Son günlerde mutlu olmak, dengede olmak mümkün değil. Çünkü yangında, yıkımda, ölümde kendi yüzümüz var. Stefano D’Anna Tanrılar Okulu’nda, sen böyle olduğun için dünya böyle diyor. Yani dünyada kendi varoluş mekanizmamızı görüyor ve yıkılıyoruz. Bu açılım, “Dünyada olup bitenden nasıl etkilenmeyeceğim, mutsuzum tabii…” cümlemizi hem çürütüyor hem de anlam kazandırıyor. Biz bugünlerde kendimiz olma halinin kıyametini deneyimliyoruz. 

Dünya Gece Evi’ne dönüyor.

Güneş her yıl daha çok yakıyor. 

Kontrolsüzce işleyişine kastettiğimiz doğa, kendi kontrolüyle seviniyor.

Tüm bunlar bildiğimiz, kavramsallaştığımız her şeyi tehdit ediyor. 

Bundan 15-20 yıl sonra mesela, belki de gündüz saatlerinde hiç denize giremeyeceğiz. Tersine gece plajı dediğimiz bir kavram ortaya çıkacak ve geceleri denizler dolup taşacak. O günlerin çocukları belki bizim fotoğraflarımıza bakacak ve gün ışığında denize girmenin nasıl bir şey olduğu hakkında hiçbir fikirleri olmayacak. Zaman ortaya koyduğumuz her varoluşa karşılık dünyada bir hamle var edecek. 

Peki şimdi bize kalan, bizim olan ne var? 

Her an adına kendim dediğimiz şeyin seçimi. Zamanın her kıvrımında kim olduğunu seçebilmek. Zaman zaman yanlış asla ölümcül olmayan seçimlerin yaratıcısı olmak. Dünyada yaşam görmek ve dünyaya kendi’mizden duru bir yüz iliştirmek. Var olmak, kayda değer olmak ve yansımak. 

Tüm bunlar zihne zor ama öze kolay.

Tam bir çabayla mümkün. Dilerim, zamanın devinimi, yüzyıllık deneyimleri gelecek nesillerden alıkoymasın. 

Hayata ve ruha katkı olsun. 

Paylaşmak ister misiniz?

İPEK SÖZEN

Evrenime hoş geldiniz. Hayatta hepimizin kullandığı bir ortak noktamız var: Sözcükler. Ölümsüzlüğün icadı. Ruhlarımızın tarihini, evrenin kalbinde saklayan sihir. Bir ağacın yeşiline takılan nefes. Henüz yaşanmamış/solunmamış bir tarihin ayak sesleri. Arayışın ‘Daima!’ diye bağıran izleri...

Diğer