Parçadan Ruha Yazmak
“Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum.”Orhan Pamuk’a ait bu ikonik cümlenin eşsizliğini ve zamansızlığını şimdi anlıyorum. Bir zamanlar, o zamanların içinde yuvalanmış olan belirli anlarda ne kadar mutlu olduğumuzu sonradan fark etmiyor muyuz? Bu hepimizin bir gün mutlaka hissettiği bir şeyin tanımı ya da yazgısı değil mi?
Çünkü mutluluğu anda saptayamıyoruz. Anın akışında mutsuzluğu ya da en ufak bir huzursuzluğu kolayca avlıyoruz. Kolayca şu anda üzgünüm, stresliyim ya da kaygılıyım diyebiliyor, kendimize tanı koyabiliyoruz. Ama mutluluk anın içinde tümüyle deşifre olmuyor, derinlemesine fark edilmiyor. Ancak üzerinden zaman geçtikten, ayrılık gerçekleştikten sonra netleşiyor ve Orhan Pamuk’un eşsiz cümlesine dönüşüyor.
Büyümek bir kaybetme sanatı olduğu için özlemeyi öğrenmek gerekiyor. Birileriyle duygu bağı kuracağız, adanacağız, çok seveceğiz ve bir gün veda edeceğiz. Canlı ve cansız olmayı her boyutta deneyimleyene dek özlemin basamaklarından düşe kalka geçeceğiz. Ruhumuzun parçalarını çok özleyeceğiz. Peki tüm bu duyguyu nasıl aşacağız? Dalgalar halinde gelen ve boyunuzu aşan boyutlarıyla duyguları nasıl anlayacağız? İlginç bir şekilde bu sorunun cevabı, “Neden yazıyoruz?” sorunun cevabıyla aynı: Duyguları kelimelerle deşifre ederek.
Duyguların kimyası çekici fakat yapısı geçici olmak. Yani istesek de hiçbir duygu sonsuza dek sürmüyor. Peki o zaman özlem, acı ve korku neden hiç bitmiyor? Çünkü duygular beyinde belirli bir anla, yani bir durum ya da olayla, bir kişiyle tekrar ediyor. O kişi ya da durum bir bir tohum gibi içinize yerleşiyor ve düşüncelerinizde büyümeye başlıyor. Unutulmayan insanlar işte bu tür hatırlayışın tuttuğu mayayla büyüyor. Köklenen bir duyguyu evcilleştirmek için onu bir forma kavuşturmak gerekiyor: Yazmak.
Yazmak bir şifreleme sistemi. İnsanın kendini deşifre ettiği ama aynı zamanda hikayeleştirerek dünyadan sakladığı bir sistem. Yazdıkları yazarın yaşam öyküsü değil ama kilitleri. Onunla ilişkili ama o değil. Yani yazmak kripto bir mahremiyet yöntemi.
Acılarımız ve yaslarımız mahrem.
Özlemlerimiz ve itiraflarımız mahrem.
Mesafelerimiz ve sınırsızlığımız mahrem.
Ruhumuz ve parçaları mahrem.
Kim olduğumuz bir tek içimizde aşikâr.
Hayatımızın en mutlu anında, şu an en mutlu anım diyemediğimiz bir insan olma hikâyesinde,
Dünyaya ne kalır?
Yazmak.

